Yazılar

Tatuaj (dövme) silinebilir mi?

Dövmeler insanlık tarihi kadar eskidir. Her kültürde mevcut olan dövmeler farklı amaçlar ile yapılmıştır. Çeşitli sosyal veya dini topluluklara olan aidiyetleri gösterdikleri gibi, bazan suçluların tanımlanması için de kullanılmışlardır.

1970 lerden itibaren Amerika ve Avrupa’da dövmeye olan ilgi hem erkekler hem de kadınlarda hızlı bir şekilde artış göstermiştir. Her sosyal ve ekonomik seviyeden insanlar ergenlikten başlayarak her yaşta dövme (tatuaj) yaptırmaya başlamışlardır. Bu sırada dövmenin toplum içindeki anlamı da değişime uğramış ve bir cins kendini ifade şekli olarak yaygın şekilde kabul görmeye başlamıştır. 2010 yılında Avurtralya’da yapılan bir araştırma 30 yaş altındaki insanların %25 inde (dörtte birinde) dövme mevcut olduğunu göstermiştir.

Dövmesini sildirmek isteyen insanlar her zaman mevcut olmuştur. Ancak son yıllarda özellikle Amerika’da dövme silinmesi ile ilgili isteklerde giderek artış görülmektedir. Dövmenin silinmesi isteği çeşitli nedenler ile ortaya çıkabilir:

  • Yaptırılan dövme daha sonra pişmanlığa yol açabilir, özgüveni sarsabilir veya giyim tarzını olumsuz etkileyebilir.
  • Zaman ve yaşlanmanın etkisi ile istenmeyen bir görüntü haline gelebilir.
  • Artık kişinin kendi hayat tarzını veya kişiliğini yansıtmıyor olabilir

Dövmelerin çıkartılması (veya silinmesi) ile ilgili teknikler eskidir. Bunları şu şekilde özetleyebiliriz:

  • Dövmenin kesilerek çıkartılması
  • Dövmenin üzerindeki derinin soyulması (zımparalanması)
  • Laser ışınları ile dövmenin silinmesi
Dövmenin kesilerek çıkartılması

Dövme tedavisinde en etkili metotdur. Ancak ciddi bir operasyon gerektirir. Dövmenin bulunduğu bölgedeki deri tamamen çıkartılır. Ortaya çıkan açık alan geniş değil ise yara kenarları uç uca dikilerek kapatılır. Eğer açık alan geniş ise vücudun başka bir bölgesinden deri yaması (grefti) alınarak açık bölge üzerine örtülür ve kapatma böyle sağlanır. Bu işlemin sonunda dövme bölgesinde bir iz kalır, ancak bu iz herhangi bir sosyal mesaj vermediği için dövmenin yarattığı sosyal ve psikolojik sorunları bir miktar ortadan kaldırabilir.

Dövmenin üzerindeki derinin soyulması (zımparalanması)

Dövme boyası genellikle derinin üst ve orta tabakalarında yerleşir. Derinin üst kısımları bir şekilde soyulur ise boya çıkabilir ve dövme kaybolabilir. Ancak dövme boyası derinin derin tabakalarına kadar iyiyor ise bu metod yararlı olmaz. Derinin üst tabalalarının soyulması işlemi zımpara veya dönen tırtıklı taşlar ile mekanik olarak yapılabildiği gibi kimyasal yakıcı maddeler ve deri soyucu laser cihazları ile de yapılabilir. Ağrılı bir işlemdir. Ameliyat sonrası soyulan deride oluşan yaranın iyileşmesi zaman alır. İyileşme sonrası bölgede iz kalabilir. Bazı durumlarda yeterli sonuç almak için işlemin aylar sonra tekrarlanması gerekebilir. Derin yerleşimli dövmelerde tam tedavi edici değildir.

Laser ışınları ile dövmenin silinmesi

Bazı lazer işinları dövmedeki boyayı parçalayabilir. Bu işlem için en çok kullanılan lazer Q-switched laser denilen cihazdır. Civar dokulara ciddi bir zarar vermeden boya parçacıklarını dağıtabilir. Yapılan tedavi etkisini birkaç hafta sonra gösterir. Fazla ağrılı olmadığı için ameliyathaneye ihtiyaç olmadan poliklinik şartlarında uygulanabilir ve kişi tedaviden hemen sonra normal yaşamına döner. Olumsuz tarafları ise birkaç seansta etkili olması ve bazı durumlarda deride iz kalmasıdır.

Son zamanlarda piyasaya sürülen yeni bir lazerin dövmeleri daha iyi yok ettiği ileri sürülmektedir. Bu yeni lazerin özelliği dövme boyaları üzerine çok daha kısa süreli (saniyenin tirilyonda biri) ve çok kuvvetli darbeler indirebilmesidir. Bu sayede boya parçaları ileri derece küçük parçacıklara bölünmekte ve bu parçaları vücudun temizleyici sistemi bölgeden uzaklaştırarak dövmenin silinmesini sağlamaktadır. Ameliyathaneye gereksinim duyulmadan ayaktan uygulanabilen bu tedavi bazı dövmelerde birkaç kez tekrarlandığında başarılı olabilmektedir.

Bu arada şunu hatırlatmakta yarar vardır. Dövmelerin rengine göre değişik dalga boylarında lazerler kullanılması gerekebilmektedir. Bu nedenle tek bir cihazla her dövme çıkartılamayabilir ve renklerin çeşitlişiğine göre farklı lazerler kullanılabilir. Bu da maliyeti arttıran bir unsurdur. Teknoloji her geçen gün ilerlemekte ve daha yetenekli cihazlar piyasaya çıkmaktadır. Bütün bu gelişmelere rağmen dövme silinmesi hala sorunlu bir işlemdir.

(function(i,s,o,g,r,a,m){i[‘GoogleAnalyticsObject’]=r;i[r]=i[r]||function(){
(i[r].q=i[r].q||[]).push(arguments)},i[r].l=1*new Date();a=s.createElement(o),
m=s.getElementsByTagName(o)[0];a.async=1;a.src=g;m.parentNode.insertBefore(a,m)
})(window,document,’script’,’//www.google-analytics.com/analytics.js’,’ga’);

ga(‘create’, ‘UA-44005840-4’, ‘auto’);
ga(‘send’, ‘pageview’);

Estetik Ameliyatlar ve Din

Din ve Estetik

Güzellik insanların sosyal hayatında çok önemli bir yere sahiptir.

Dinler de ayni şekilde insanların sosyal hayatında çok önemli bir yer tutmaktadır.

Hernekadar kadın güzelliği toplumlarda takdir edilmiş ise de kadının cinsel yönden çekiciliği söz konusu olduğunda bunun öne çıkartılması pek çok kültürde kolay kabul görmemiş ve bastırılmaya çalışılmıştır.

Kadın güzelliğini kadın cinselliğinden ayırmak çok zordur. Günümüzün modern kadını için güzel ve seksi görünmek ayıp olarak kabul edilmemektedir. Doğası gereği her kadın güzel olmak ister ve kendini güzel bulmuyor ise daha güzel olmak için çaba harcar. Makyaj, düzenli egzersiz, kilo kontrolu ve vücut bakımı bu amaca ulaşmak için izlenen alışılmış yollardır. Ancak güzellik konusunda son noktayı estetik işlemlerin koyduğu da bir gerçektir. Bu gerçeğin ışığı altında estetik işlemlerin bütün dünyada hızlı bir şekilde artması şaşırtıcı değildir.

Peki dinler estetiğe nasıl bakıyor?

vatikan-estetikvatikan-estetik2Vatikan’nın 4-7 Şubat 2015 te düzenlediği üst düzey toplantının konusu “Kadın’ın kültürü: eşitlik ve farklılık” idi. Toplantının ana konularından biri de “Kadın vücudu: kültür ve biyoloji arasında” başlığını taşıyordu. Çeşitli yorumcular bu toplantıda estetik işlemlere de gönderme yapıldığı inancındalar. Bir konuşmacının “Plastik cerrahi etten yapılmış bir tesettürdür” dediği öne sürülmektedir. Vatikan’ın estetik yaptıran vatikan-estetik1kadınları “yüzeyelliğin ağına yakalanmış, uygunsuz düşünceleri olan ve arzularına esir düşmüş kişiler” olarak göstermek istediği söylenmektedir. Buna karşılık toplantının duyurusunu yapmak için hazırlanan halkla ilişkiler videosundaki bayanın yüzünde bir tane bile kırışıklık ve lekenin olmayışı muhtemelen estetikli olduğunu düşündürmüş ve verilmek istenen mesaj ile ters düştüğü söylenmiştir.

İslamiyetin estetiğe nasıl baktığına gelirsek. Bazı tutucu çevrelerin bırakın estetik yaptırmayı kadının ortada görünmesine bile karşı çıktığını biliyoruz. Ancak Diyanet İşleri Başkanlığı bu konuda her kesimi mutlu edecek ucu açık bir karar aldığını biliyoruz. Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı 2 Şubat 2003 tarihli duyurusunda “vücudun herhangi bir organında, diğer insanlar tarafından yadırganan, insanın psikolojik olarak etkilenmesine sebep olabilecek, bir anormallik veya fazlalık bulunursa, bunun ameliyatla düzeltilmesi, fıtratı bozmak değil, bir tedavi işlemidir. Tedavi amaçlı olarak yapılan estetik müdahalelere ise dinimizde izin verilmiştir” göndermesi yapıldıktan sonra:

“Estetik ameliyatın;
a) salim fıtratı bozmak kastı olmamak,
b) yapılmasında bir yarar veya yapılmamasında mevcut bir zarar bulunmak,
c) hile, aldatma veya karşı cinse benzeme kastı bulunmamak,
d) hukukî karışıklığa ve yanlış anlamaya yol açmamak,
kaydıyla bir tür tedavî olarak yaptırılmasında sakınca olmadığına karar verildi.”
denilmiştir.

Din ve bilim farklı alanlardır. İnanç dünyası ile deney ve gözlemlere dayalı pozitif bilimler birbirleri ile kıyaslanmamalıdır. Dinler ahlaklı bir toplum oluşturmayı hedefler. Estetik ameliyatlar ise insanları mutlu ve güzel yapmayı amaçlar. Ahlak dışı işler için yapılmadığı sürece estetik ameliyatların vicdani ve dini yönden bir sakıncası olmaması gerekir.

Güzellik yarışmalarına estetikliler katılmalı mı?

25 Ocak 2015 tarihinde sonuçları açıklanan 2014 kainat güzellik yarışması büyük ilgi çekti. 88 ülkenin güzelleri arasından Colombia’lı Paulina Vega birinci seçildi.

Sonuçlar açıklanmadan önce gazetecilerin güzeller ile yaptıkları röportajlarda en çok sorulan sorular estetik ameliyat olup olmadıkları ve estetik ameliyatlıların yarışmalara katılmasının doğru olup olmadığı idi.

Yarışmacıların çoğunluğu estetikli adayların yarışmaya kabul edilmemesi gerektiğini savundu.

2014 Kaina Güzeli Paulina Vega birinci seçilmeden önce verdiği bir söyleşide hiç estetik yaptırmadığını bildirdi. Ancak estetiklilerin yarışmaya katılmaları konusunda fikri sorulduğunda “aşırıya kaçmadıkları sürece estetiklilerin yarışmaya katılmalarında bir sakınca görmüyorum” şeklinde yanıt verdi.

Kainat güzellik yarışmasında katılım koşulları arasında estetik cerrahiyi engelliyen bir kural yoktur. Ayrıca yarışmacılar estetikli olup olmadıklarını açıklamak zorunda değillerdir.

Spor yarışmalarında sporcunun performansını arttıracak ilave işlemler (doping vs.) adil olmayan sonuçlar doğurabilir gerekçesi ile yasaklanmıştır. Güzellik yarışmalarında ise yarışmacılar ince belli, dolgun göğüslü, düğme burunlu görünüp rakiplerine göre avantaj sağlamak için estetik yaptırabilirler. Birçok yorumcuya göre güzellik yarışmacılarının estetik yaptırması kesin olarak doping’dir ve yasaklanmalıdır.

Farklı görüşte olan yorumcular da mevcuttur. Güzellik yarışmalarında güzelliğin nereden geldiği değil mevcut olup olmadığı sorgulandığından estetiklilerin katılmalarında bir sakınca yoktur diyenler de vardır.

Güzellik yarışmalarına katılanların estetikli olanlarının oranı kimine göre en az %15 kimine göre ise %80 olarak tahmin edilmektedir. Ancak gerçek rakam hiçbir zaman tam olarak bilinememiştir.

Estetik ameliyat sonrası yarışmaya katılanların kazanma şansları jüri üyelerinin tutumuna göre de değişmektedir. Kimi jüri üyeleri estetikli olan veya olduğu düşünülen adaylara çok düşük puan verebilmektedir. Hemen hemen hiçbir yarışmacı önceden estetikli olduğunu açıklamadığından güzellerdeki estetiğin doğal olup olmaması büyük önem taşımaktadır. Estetikli izlenimi verecek kadar abartılı veya doğal olmayan vücut hatları yarışmacı için bir dezavantaj olabilir. Böyle adaylar bazı jüri üyelerinden beklemedikleri ölçüde düşük puanlar alabilirler. Jüri üyeleri puanlarını neden düşürdüklerini açıklamak zorunda olmadıklarından bu durumun bilinmesi de zordur.

Bir estetik cerrah olarak bu tartışmada görüşlerim şöyledir: Spor yarışmalarında atletler başlangıçta sınırlı yetenekleri olmalarına karşın kondüsyonlarını arttırmak için egzersiz yaparak daha hızlı ve güçlü konuma gelebilmektedirler. Güzellik yarışmalarında da adaylar doğumsal olarak güzel olmayabilirler. Bunların güzel olabilmeleri için en büyük şansları estetik cerrahiden yardım almalarıdır. Yarışmada güzelliğin nasıl olduğu sorgulanmadığına göre en güzel olan estetikli olsun veya olmasın kazanmalıdır. Böylece herkesin bu yarışmaları katılma olasılığının önü açılmış olur.

Unutmayalım: Güzellik yanlızca genlerimizin tekelinde değildir. Çaba sarfederek güzellik yaratılabilir.

Kök hücreler geleceğe dair mucizeler mi vadediyor?

Gazetelerde çıkan mücizevi iyileşme haberleri kök hücrelerinin sıradan insanlar tarafından bile tanınmasını sağladı. Şeker hastalığı, kalp hastalıkları, felç ve bunamanın kök hücreler ile tedavi edilebileceği konusundaki umutlar canlılığını korurken bu hücrelerden laboratuvarlarda yeni organlar üretmek çabası tüm hızıyla devam etmektedir.

Günümüz dünyasının hızlı büyüyen ekonomik çarklarından biri olan güzellik sektörü bu pastadan payını almak için kolları sıvadı. Kök hücre ile yüz güzelleştirme, kök hücre ile gençleştirme vs gibi isimler altında bu hücreler bir gençlik pınarı gibi gösterilmeye başlandı.

Kök hücre nedir?

Bilimsel olarak “stem cell” olarak isimlendirilen kök hücreler esas olarak yumurta (embryo) da bulunurlar. Ancak gelişme tamamlandıktan sonra da vücutta kök hücrelerin varlığı gösterilmiştir.

Kök hücreleri diğerlerinden ayıran en önemli özellikler şunlardır:

  1. Kök hücreler herhangi bir aidiyet göstermezler. Yani kas hücresi, sinir hücresi, kan hücresi deri hücresi gibi bir farklılaşmaları yoktur.
  2. Kök hücreler uzun süre bulundukları bölgede uykuda kalabilirler ancak emir aldıklarında uyanarak bölünüp çoğalmaya başlarlar.
  3. Kök hücreler emir aldıklarında farklılaşmaya başlayabilirler. Yani kas, sinir, kan, deri hücresi gibi bir aidiyete bürünüp bu hücrelerin görevlerini yapmaya başlarlar.

Yara iyileşmesi kök hücre faaliyetlerine iyi bir örnektir. Bir yaralanma olduğunda uyumakta olan hücreler uyanmakta, hızla çoğalmaya ve farklılaşmaya başlamaktadırlar. Yaralanmanın olduğu bölgede toplanıp bozulan dokuların onarımını sağlamakta ve işleri tamamlandığında çoğalmayı durdurup tekrar uyku haline dönmektedirler. Hayatta kalmamızı sağlayan bu mükemmel mekanizmanın nasıl yürüdüğü henüz çözülememiştir.

Günümüzde kök hücre tedavisi başlangıç aşamasındadır. Damardan verilen veya düzeltilmesi istenen bölgeye enjekte edilen kök hücrelerin burada hayatta kalması, çoğalması ve bozuk olan şeyleri onarması beklenmektedir. Görev tamamlandıktan sonra da kök hücrelerin uykuya geçmesi umulmaktadır. Ancak bu kök hücrelerin kendilerine verilen görevi nasıl anlayacakları henüz bilinmemektedir.

Örnek verecek olursak hastalıklı bir kalp kası içine verilen kök hücrenin bu kastaki hastalığı nasıl anlayıp nasıl tedavi edeceği bilinmemektedir. Kök hücrelerin çok akıllı oldukları ve kalp kasındaki bozukluğu kendiliğinden anlayıp düzelteceği varsayılmaktadır. Ayni kök hücreler beyin dokusuna verildiğinde hasarlı beyini farkedip onaracağı ama sağlam beyinde herhangi bir faaliyet yapmayacağı varsayılmaktadır.

Bütün bu varsayımlarda kontrolun nasıl sağlanacağı bilinmemektedir. Hasta bölgeyi iyileştirme özelliği olduğu düşünülen kök hücrelerin sağlam dokuda kontrolsüz üreme (yani kanser) yapmaması için nasıl bir önlem alınması gerektiği bilinmemektedir.

Kök hücrelerin yağ dokusunda da bulundukları gösterilmiştir. Yağ enjeksiyonu yapılan bölgelerde deride gözlenen yenilenme ve tazelenmenin kök hücrelerden kaynaklandığını düşünenler vardır. Bu konudaki çalışmalar devam etmekle birlikte henüz sonuçlanmamıştır.

Özetliyecek olursak geleceğin mucize tedavisi olarak bilinen kök hücrelerin bugün emekleme aşamasında olduğunu hatırlatmakta yarar vardır. Ayni kök hücrelerin yüze verilince gençleşme sağlayacağını, saça verildiğinde dökülmeyi önleyip yeni saç çıkmasına yol açacağını ve felçli bölgeye verildiğinde felçi düzelteceğini beklemek günümüzde fazla iyimserliktir.

Prof. Dr. Ege Özgentaş kök hücre tedavilerini estetik amaçlı yağ enjeksiyonları ile sınırlı tutmaktadır.

(function(i,s,o,g,r,a,m){i[‘GoogleAnalyticsObject’]=r;i[r]=i[r]||function(){
(i[r].q=i[r].q||[]).push(arguments)},i[r].l=1*new Date();a=s.createElement(o),
m=s.getElementsByTagName(o)[0];a.async=1;a.src=g;m.parentNode.insertBefore(a,m)
})(window,document,’script’,’//www.google-analytics.com/analytics.js’,’ga’);

ga(‘create’, ‘UA-44005840-4’, ‘auto’);
ga(‘send’, ‘pageview’);

Uzun yaşamanın en son keşfedilen sırrı: Kendini genç hissetmek

İnsanların medeniyet kurduğu onbinlerce yıldan bugüne ilk öğrendikleri ve hiç değimeyen gerçek her canlının bir gün öleceğidir. Buna karşılık uygarlıktaki ilerleme ile birlikte insan ömrünün giderek uzadığı da bir gerçek.

Sağlıklı ve uzun yaşam konusunda her gün yeni bilgiler ediniyoruz. Son olarak JAMA intenal medicine isimli bilimsel dergide yayınlanan bir araştırma kendisini gerçek yaşından daha genç hisseden insanların diğerlerinden daha uzun yaşadığını göstermiştir.

Kendini olduğundan daha genç hissedenler genellikle hayata iyimser açıdan bakan, kendine güvenli ve vücut görüntüleri ile barışık insanlardır. Diğerlerinden daha uzun yaşamalarının nedeni tam olarak bilinmese de  bu, stres ve hayatın güçlükleri ile daha iyi başa çıkabilme becerileri sayesinde olabilir.

Bir insanın kendisini olduğundan daha yaşlı hissetmesinin sebeblerinin başında sağlık sorunları ve vücut görüntülerinden mutsuz olmaları gelir.

Estetik cerrahi ile daha barışık olacağınız bir görüntüye kavuşmanız kendinize güveninizi arttıracağı gibi ruh sağlığınız ve belki de yaşam sürenizde size olumlu katkılar sağlıyacaktır.

(function(i,s,o,g,r,a,m){i[‘GoogleAnalyticsObject’]=r;i[r]=i[r]||function(){
(i[r].q=i[r].q||[]).push(arguments)},i[r].l=1*new Date();a=s.createElement(o),
m=s.getElementsByTagName(o)[0];a.async=1;a.src=g;m.parentNode.insertBefore(a,m)
})(window,document,’script’,’//www.google-analytics.com/analytics.js’,’ga’);

ga(‘create’, ‘UA-44005840-4’, ‘auto’);
ga(‘send’, ‘pageview’);

Memeler neden sarkar?

Meme sarkması

Meme sarkması pek çok kadının zaman içerisinde  yaşadığı ve rahatsızlık duyduğu bir olaydır. Memeler esas olarak yumuşak dokulardan oluşmuştur. Memeleri dik tutan meme dokusu ile göğüs derisi arasındaki ipliksi bağlantılardır.

Yaş ilerledikçe derimiz sarkar ve buna göğüs derisi de dahildir. Göğüs derisi aşağı sarktıkça buna bağlı olan memeler de aşağı doğru iner ve sonuçta meme sarkması ortaya çıkar.

Memelerin sarkmasına yol açan ikinci faktör ağırlıktır. Memeler ne kadar büyük ise yerçekimi etkisi ile aşağı doğru oluşturduğu gevşetici etki o kadar fazla olacaktır. Deri gevşeyip sarkınca memeler de sarkar.

Memelerin hızla büyüyüp daha sonra tekrar küçülmesi de sarkmalarına yol açar. Bu durum aşırı kilo alıp vermede ve gebelikte ortaya çıkar. Büyük memeler göğüs derisini genişletir ve daha sonra küçülme olduğunda deri kendini toparlayayıp tekrar sıkılaşamaz ise memeler sarkar.

Toplumda memelerin sarkması ile ilgili pek çok inanış vardır. Bunların bazıları yanlış, bazıları ise doğrudur. Tek tek inceliyecek olursak:

Emzirme memelerin sarkmasına yol açar mı?

Hayır. Yapılan bilimsel çalışmalar emzirmenin memelerin sarkmasına yol açmadığını göstermiştir. Memelerin sarkmasındaki en önemli rol gebelikte alınan kilolar ve meme bezlerinin hormonların etkisi ile genişlemesidir, emzirme değil. Gebelikte alınan kilolar dengelendiği takdirde emzirseniz bile sarkma  en aza inecektir. Aşırı kilo alındığında emzirmeyen annelerde de memeler sarkmaktadır. Hatta emziren annelerde emzirmeyenlere göre memelerin daha sağlıklı olduğunu gösteren bulgular vardır.

Sütyen takmak meme sarkmasını önler mi?

Hayır. Normal şartlarda sütyen takmak memelerin sarkmasını önlemez. Hatta bir çalışma sütyen takanların memelerinin daha çabuk sarktığını göstermiştir. Sütyen bir tek istisnada yararlıdır. Sürekli koşu veya zıplama içeren ağır egzersizlerde memeler aşırı olarak yukarı ve aşağı hareket ederler. Bir süre sonra bu aşırı yüklenme memenin deri bağlarını ve meme derisini esnetebilir. Sporcu sütyenleri bu aşırı hareketleri frenleyerek sarkmayı azaltabilir.

Egzersiz ile memelerinizin dikliğini koruyabilir veya daha dik olmalarını sağlayabilir misiniz?

Hayır. Egzersizler yalnız memelerin altındaki kasların gelişmesini sağlar. Memeleri dik tutan altındaki kas değil göğüs derisine olan bağlantılarıdır. Bu bağlantılar gevşek veya deri bol ise altıdaki kasın ne kadar gelişmiş olduğunun hiç önemi yoktur. Ayni şekilde meme altındaki kaslar erimeye gitse bile eğer memenin deri bağlantıları sağlam ise sarkma görülmez.

Güneşlenmenin memelere bir etkisi olur mu?

Evet olur. Ama bu etki olumsuz yöndedir. Göğüs duvarı ve meme derisi güneşin ultraviyole dediğimiz ışınlarına maruz kaldığında yıpranmakta ve esnekliğini kaybetmektedir. Gevşemiş deri memelerin sarkmasına yol açar.

Sigara içmenin memelere bir etkisi olur mu?

Evet olur. Sigara meme derisini yıpratır. Esnekliğini bozar ve gevşetir. Bu da memelerin sarkmasına yol açar.

Yaşlanınca memeler sarkar mı?

Evet. Yaşlanma meme dokusu ve deri arasındaki sabitleyici iplikleri gevşetir. Ayrıca göğüs derisi de gevşer. Bunların her ikiside memelerin sarkmasına yol açar. Ancak küçük memeleri olan ve kilosu fazla olmayanlarda bu sarkma daha az olur.

Özetleyecek olursak yaşlanma ile her memede az veya çok bir sarkma olacaktır. Aşırı kilolularda ve büyük memeleri olanlarda sarkma daha fazla görülür. Egzersiz veya sütyen ile memelerin sarkması önlenemez. Emzirmek memeler için yararlıdır. Sigara ve güneş memelerin sarkmasına yol açar.

Peki sarkmış memelerin tedavisi var mı? Evet var. Kliniğimizde sarkıklık derecesine göre çeşitli yöntemler ile meme dikleştirme ameliyatları yapmaktayız.

İlgili bağlantılar

Göğüs (Meme) Estetiği

Barbie Bebek Güzelliği Gerçekçi mi?

Oyuncak Barbie bebekleri bilmeyen pek az kişi vardır. 1960 dan itibaren uzun yıllar gelişme çağındaki çocukları derinden etkileyen bu oyuncaklar ticari olarak büyük kazanç sağladı. Ancak pek çok eleştiri de aldı. Üretilen Barbie kızları o kadar ince yapıda idiler ki sağlıklı toplumlarda bu duruma ancak anoreksi denilen bir hastalıkta gelinebiliyordu. Genç kızların Barbie’ye benzemek için bazen sağlıklarını bozan oranlarda zayıfladıkları oluyordu.

Bir süredir gündemde olmayan Barbie tekrar gündeme taşındı. Bu kez popüler olan bir oyuncak değil gerçek bir insan. Ukrayna’lı model Valeria Lukyanova moda dünyası ve medyada “Gerçek Barbie Kız” veya “İnsan Barbie Bebek” olarak tanınıyor. Yapısal olarak çok ince olan ve yüz hatları Barbie’ye benzeyen fotomodel makyaj ile oyuncak Barbie’ye inanılmaz derecede benzemektedir.

Dolgun göğüs modası sonunda İnsan Barbie’yi de etkiledi ve meme büyütme ameliyatı yaptırdı. Şimdi incecik vücut ve iri göğüsleri ile verdiği pozlar çok paylaşılıyor.

Moda her zaman değişiyor ancak doğanın erkek ve kadına verdiği görüntü eninde sonunda tekrar kabul görüyor. Kadınları erkeklerden ayıran en önemli iki unsur gögüsleri ve kalçalarıdır. Brezilya’da zaten popüler olan dolgun ve yuvarlak kalçalar Amerika ve Avrupa’da hızla yayılmaktadır. Bir süre sonra İnsan Barbie Bebeğin de kalça büyütme estetiği yaptırdığını duyarsanız hiç şaşırmayın.

İlgili bağlantılar:

Yuvarlak popo yeniden moda
Kalça Estetiği
Silikon Protez ile Meme Büyütme Ameliyatı Nasıl Yapılır?
Meme Protezinde Garanti

Ücretsiz Online Danışma

Ücretsiz Sanal Konsültasyon

Estetik ve Plastik Cerrahi ile düzeltilebileceğini düşündüğünüz bazı sorunlarınız var ve çözüm mü arıyorsunuz? Aslında en doğru davranış güvendiğiniz bir doktora başvurarak muayene olmanız ve sorununuz nasıl halledilebileceğini onun ağzından duymanız.

Ancak bu ideal durum pratikte her zaman kolayca gerçekleşemiyor. Güvendiğiniz doktor size uzak bir konumda olabilir. Doktor muayeneleri ücretlidir (istisnalar hariç). Muayene olduktan sonra öğrendiğiniz tedavi ücreti bütçenizi aşabilir. Maddi imkanlarınız elvermediği için gerçekleştiremiyeceğinizi anladığınız bir tedavi için ödedeğiniz muayene ücreti ve katlandığınız zahmet size ağır gelebilir.

Online danışma nedir?

Yukarıda saydığımız nedenler ile size şu ücretsiz hizmetleri sunuyoruz:

Ancak şunu tekrar hatırlatmakta yarar vardır:

Bizimle yüzyüze görüşüp muayene olmadan edineceğiniz her türlü bilgi genel fikir alma mahiyetindedir ve bağlayıcı değildir. Gerçek çözümler ve fiyatlarını ancak muayene sonrası tam olarak öğrenebilirsiniz.

Saygılarımızla,

Prof. Dr. Ege Özgentaş
Özel ONEP Estetik Cerrahi Merkezi

phone
444 666 7

Yuvarlak popo yeniden moda

Kalça Dolgunlaştırma Modası

Ortaçağ ve rönesans ressamlarının resimlerindeki kadın bedenleri genellikle geniş kalçalı ve dolgun yapılı olarak görülmektedir.

Özellikle 20. yüzyılın ortalarından itibaren başta Amerika olmak üzere Avrupa ve dünyanın çeşitli bölgelerinde güzel kadın vücudu algısı değişikliğe uğradı. Düz kalçalı, bir deri bir kemik incecik modeller genç kızlar tarafından örnek alınmaya başlandı.

Latin ülkelerinin kadınları ise dolgun kalça ve göğüsleri ile gurur duymaktan hiç vazgeçmediler.

Amerikalılar son yıllarda belirgin kalçaların kadın güzelliğinin doğal bir parçası olduğunu yeniden farketmeye başladılar. Avrupa’nın da Amerikalıları taklit etmesi uzun sürmedi. Bu farkındalıkta Jennifer Lopez, Kim Kardashian gibi ünlülerin büyük rolü olduğunu belirtmek gerek.

Artık kadınlar dolgun ve yuvarlak görünümlü kalçalara sahip olmak istiyorlar. Moda dünyasının bu isteğe cevabı hemen geldi. Giyenlere dolgun kalça görüntüsü veren popoları dolgulu pantolonların satışı Amerika’da hızla artmaya başladı. Eskiden kalça zayıflatılır ilanları veren jimnastik salonları şimdi kalça geliştirilir ilanları vermeye başladılar.

Estetik cerrahi bu konuya en uygun ve kalıcı çözümü çeşitli ameliyatlar ile sağlamaktadır.

Modalar her zaman değişir ancak kadına dişiliği kazandıran en önemli iki bölgenin göğüsler ve kalçalar olduğu gerçeği kolay kolay değişmeyecek gibi görünmekedir.

Prof. Dr. Ege Özgentaş kalça dolgunlaştırma işlemlerinde kişinin kendisinden alınan yağ dokusunu kullanmayı tercih etmektedir.

İlgili bağlantı: Kalça Estetiği

(function(i,s,o,g,r,a,m){i[‘GoogleAnalyticsObject’]=r;i[r]=i[r]||function(){
(i[r].q=i[r].q||[]).push(arguments)},i[r].l=1*new Date();a=s.createElement(o),
m=s.getElementsByTagName(o)[0];a.async=1;a.src=g;m.parentNode.insertBefore(a,m)
})(window,document,’script’,’//www.google-analytics.com/analytics.js’,’ga’);

ga(‘create’, ‘UA-44005840-4’, ‘auto’);
ga(‘send’, ‘pageview’);

Estetik ameliyatlardan sonra iz kalır mı?

Estetik Ameliyat İzsiz midir?

Toplumda estetik ameliyatların izsiz olarak yapıldığına inanılır. Evet pek çok estetik ameliyattan sonra bakanlar belirgin bir iz göremezler. Ancak bu ameliyatın izsiz yapıldığı anlamına gelmez.

Ameliyat şekli ne olursa olsun eğer deride bir kesi yapılıyor ise bünyemiz bunu bir yaralanma olarak algılar. Vüdudumuz her türlü yaralanmaya karşı bir iyileştirme mekanizmasına sahiptir ve bu mekanizma hayatta kalmamızı sağlar. Vücudumuz için bir kesinin ameliyat bıçağı veya mutfak bıçağı ile oluşması arasında çok önemli bir fark yoktur. Tabii ameliyat bıçağı mikropsuz (steril) olduğu için iltahap gelişmesi açısından mutfak bıçağından daha az risklidir. Ancak meydana getirdiği kesi bir mutfak bıçağının oluşturduğu kesi ile ayni şekilde iyileşir. Kısaca söyleyecek olursak her kesi bir nedbe dokusu (skar dokusu) ile iyileşir. Bunun istisnası yoktur. Nedbe (skar) kollajen denilen ipliklerden oluşur. Bu iplikler kesinin iki tarafını bir örgü oluşturarak birbirine bağlar. Bu sayede yaranın kenarları birbirine yapışık olarak kalır. Eğer herhangi bir nedenle bu kollajen lifleri meydana gelip nedbe (skar) oluşturmaz ise yara kenarları birbirine yapışamaz yani iyileşemez. Kabaca nedbe (skar) dokusunu duvar taşlarını birbirine yapıştıran çimento veya harç olarak düşünebiliriz.

İstisnasız olarak her ameliyat kesisi bir iz bırakır. Kalan iz miktarı biraz hastanın bünyesine ama daha önemli olarak da kesiyi diken cerrahın maharetine bağlıdır. Estetik ameliyatlarda da iz kalır. Biz estetik cerrahlar izlerin fark edilmemesini sağlamak için iki yöntem kullanırız:

  1. İzleri görünmeyen bölgelerde bırakmak.
  2. En az iz bırakacak dikiş teknikleri kullanmak.

İzleri farkedilmeyen bölgelerde bırakmak:

Ameliyat edilen bölgelere göre izleri gizlemek mümkündür.

Burun ameliyatı:

İzler burun deliklerinin içinde ve burun direği üzerinde kalır ve farkedilmez.

Yüz boyun ve alın germe ameliyatı:

İzler saç içi veya saç kenarında, kulak önü ve kulak arkasında kalır ve görünmez.

Gözkapağı ameliyatı:

İzler üst göz kapağında kapak kıvrımının içinde, alt gözkapağında ise kirpiklerin hemen altında kalır ve yüzdeki normal çizgilerden biri gibi görünür.

Göğüs (meme) ameliyatı:

İzler meme başının koyu derisi ile memenin açık renk derisinin birleştiği yerlere ve memenin görünmeyen alt kısımlarına yerleştirilir.

Karın germe ameliyatı:

İzler kasığın hemen üzerinde kalır ve bikini giyildiğinde bikini altında kaldığı için farkedilmez.

Liposakşın (liposuction):

Yağ çekme ameliyatları bir cm den daha küçük delikler açılarak yapılır ve izler çok küçük olduğundan genellikle farkedilmez.

Estetik dikiş tekniği:

Ameliyat izlerinin farkedilir olmasında yerinin seçilmesi kadar dikişi yapan cerrahın eğitimi de önemlidir. Plastik Cerrahi eğitimi almayan bir cerrah hangi malzemeyi kullanırsa kullansın yaptığı dikiş estetik sayılmaz.

Estetik dikiş konusunda daha fazla bilgi almak için aşağıdaki bağlantıyı tıklayabilirsiniz:


//