Yazılar

Uzun Ömürlü Olmak Elinizde mi?

Yaşamımızın bir sonu olduğunu hepimiz biliyoruz. Ancak hiçbir insan normal koşullarda hayatının kısa sürmesini istemez. Özellikle son yıllarda tıp ve teknolojideki ilerlemeler ile hayat şartlarının daha iyi koşullara ulaşması insan ömrünü belirgin derecede uzatmıştır.

Bütün bu olumlu gelişmelere rağmen hala insanlar daha uzun ömürlü olmayı arzulamaktadırlar.

İnsan ömrünü kısaltan olumsuz faktörleri hemen herkes bilmektedir: Kötü beslenme, sağlıklı olmayan çevrede yaşama, sigara ve aşırı alkol tüketme, zararlı maddeleri kullanma, obezite vs gibi pek çok faktör sayılabilir.

Ancak insan ömrünü uzatan olumlu faktörler tam olarak belirlenememiştir. Tıp literatüründe bu konuda çok fazla çalışma mevcuttur. Fransız bilim adamları yakın zamanda yaptıkları bir araştırmada insan ömrünü uzatan olası faktörleri şu şekilde sıralamışlardır:

Kalori Kısıtlaması

Araştıcılar daha az kalori alarak yaşayan yani daha az beslenen kişilerin daha uzun ömürlü olduklarını bulmuşlardır. Dünyada 100 yaşını geçen (asırlık) en çok insanın yaşadığı Okinawa adasındakilerin diğer Japonlara göre %20, Amerikalılara göre ise %40 daha az kalori ile beslendiklerini yani daha az yemek yedikleri gösterilmiştir.

Hareketli Yaşam, Egzersiz ve Spor

İsveç’te 29 bin erkek üzerinde yapılan uzun süreli bir araştırma egzersiz yapanların diğerlerine göre 2,5 yıldan daha az olmamak üzere çok daha fazla yaşadığını göstermiştir. Burada hareketsizliğin yaş ile ilişkili bozukluklarda önemli rolü olduğu gerçeği öne çıkmaktadır.

Mutluluk

Hayattan keyif alma ve kendini iyi hissetme ömrü uzatmaktadır. Hollanda’da yapılan bir çalışma 70 yaşındaki erkeklerde hayatından mutlu olanlarda ömrün en az 2 yıl daha uzun olduğunu göstermiştir. Ayrıca ikizlerde yapılan bir çalışmada kendini mutlu hisseden kardeşin diğerinden daha uzun yaşadığı gösterilmiştir.

Vitaminler

D vitamini zihinsel faaliyetlerin bozulmadan devamı için önemli bir faktördür. E vitamini ise özellikle sigara içmeyenlerde ve C vitamini alanların %20 sinde ömrü en az 2 yıl veya daha fazla uzatmaktadır.

Diyet

Uzun ömürlü olan topluluklarda yapılan çalışmalar bunlarda diyet alışkanlıklarının önemli olduğunu düşündürmüştür. Koreli asırlıklarda (100 yaşını geçmiş) yapılan bir çalışma bunların B12 düzeylerinin diğerlerinden daha yüksek olduğunu göstermiştir. İsveç’te yapılan bir çalışma akdeniz diyeti ile beslenenlerin daha uzun yaşadıklarını göstermiştir. Taurin tatlı su balıklarında, soya ve soya ürünlerinde yüksek düzeyde bulunmaktadır. Taurin içeren ürünlerde magnezyum da yüksek düzeylerdedir. Taurin ve magnezyumdan zengin diyetle beslenenlerde kalp-damar hastalıkları daha az görülmekte ve ömür daha uzun olmaktadır. Ayrıca meyve ve sebze tüketimi de kalp damar hastalıklarını azaltarak ömrü uzatmaktadır.

Sosyoekonomik Durum

Kişilerin sosyoekonomik durumları yaşam kalitelerini doğrudan etkiler. Sosyoekonomik düzeyleri yüksek insanlar daha huzurlu uyumakta, daha çok egzersiz yapmakta ve daha az sigara içmektedirler. Ayrıca sağlık hizmetlerinden de daha iyi yararlanabilmektedirler. Bütün bu faktörler ömrü uzatmaktadır. OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) ülkelerinde yapılan bir çalışma kişi başına yapılan sağlık harcamaları arttıkça yaşam süresinin de uzadığını göstermiştir.

Genetik

İnsan ömrü üzerinde genlerin etkileri ayrıntılı olarak araştırılmaktadır. Bazı genler hastalık ve yaşlanmayı kolaylaştırarak ömrü olumsuz etkilerken bazı genler ise biyolojik yaşlanmayı geciktirerek ömrü uzatmaktadır.

Üreme

Doğum yapan kadınlarda yapılan bir çalışma çocukları bir yaşından daha fazla yaşayan kadınların üreme dönemleri bittikten sonra daha uzun yaşadıklarını göstermiştir. Ayrıca üreme dönemleri uzun süren ve doğurganlığı yüksek olan kadınların da üreme sonrası dönemde daha uzun yaşadıkları görülmüştür. Kanada’da yapılan bir çalışma üreme ve ömür konusunda çelişkili sonuçlar vermiştir. Doğum sayısının fazla olması ömrü azaltırken son doğum yaşının ileri olması ömrü uzatmaktadır. Ashkenazi (bir yahudi topluluğu) asırlıkları üzerinde yapılan bir çalışma bunların diğer topluluk üyelerinden daha az çocukları olduğu ancak ilk ve son çocuklarını diğerlerine göre daha ileri yaşlarda doğurduklarını göstermiştir.

Cinsel Yaşam

1997 de yapılan bir çalışma daha aktif cinsel hayatı olan erkeklerin ölüm oranlarında %50 azalma olduğunu ortaya koymuştur. Bu da erkeklerde cinsel aktivitenin ömrü uzattığını düşündürmektedir.

Uyku

Çin’de yapılan bir çalışma sağlık durumları bozuk olan 65 yaş üstü ve 80 yaş altındakilerin ya 6 saatten daha az uyudukları ya da 10 saatten daha fazla uyuduklarını göstermiştir. Buna karşılık 80 yaşın üzerinde yaşıyanların daha genç olanlara göre daha iyi bir uyku düzenleri olduğu görülmüştür. Yüksek tansiyonu olan ve olmayanlar arasında yapılan bir başka çalışma ise uyku süresinin ve kalitesinin herhangi bir etkisinin olmadığını göstermiştir.

Dengeli Şarap/Alkol Tüketimi

İlk kez Fransa’da yapılan bir çalışma şarap içmenin  ömrü uzattığını bildirmiştir. MONICA ismi verilen bir başka çalışma da Fransa’da diğer ülkelere göre ayni yağlı diyet ve kolesterol seviyelerine sahip oldukları halde kalp krizlerinin çok daha az olduğunu göstermiştir. Hafif ve orta derecede alko alımı kalp krizlerini önleyerek ömrü uzatırken aşırı alkol tüketimi ise beyin kanaması ve kalp hastalıklarını arttırmaktadır. En az ölüm oranı haftada 1-10 ünite arası alkol alan erkeklerde görülmüştür.

Eğitim

Sağlıklı yaşama ve eğitim ilişkisi uzun süredir bilinmektedir. Son yapılan çalışmalar yeni çıkan ilaçları daha çok eğitimli olanların kullandıklarını göstermiştir. Bu da eğitimli olanların sağlık konularında daha duyarlı oldukları ve sağlıkla ilgili konularda daha doğru kararlar verdiklerini düşündürmektedir. 24-65 yaşları arasındakilerde yapılan bir çalışma liseden terk edenlerin ölüm oranlarında yüksek tahsil yapanlara göre iki kat artış olduğunu göstermiştir. Bu bulgular uzun yaşam için eğitimin çok önemli olduğunu göstermektedir.

Sonuç olarak uzun yaşamanın birden çok faktör ile alakalı olduğu açıktır. Bu faktörlerden hangisinin ağır bastığı ise bilinmemektedir. Ayrıca bazı çelişkili faktörler de mevcuttur. Örnek verirsek günde bir bardak kırmızı şarap içmenin faydali etkileri bilinirken günde 5 bardak kırmızı şarabın zararlı etkileri olduğu da çok iyi bilinmektedir. Yukarıda madde madde saydığımız hayatı uzatan faktörlerin hangi sınırlar içinde faydalı hangi sınırlar içinde zararlı olduğu ise bilinmemetedir. Giderek uzayan insan ömrünün gelecekte hangi yaşlara kadar yükseleceğini tahmin etmek çok zordur.

Tüm takipçilerimize uzun

, mutlu ve sağlıklı bir ömür dileklerimizle.

Damak yarığı nedir biliyor musunuz?

Damak yarığı doğuştan gelen bir anomali (bozukluk) tur. Üst çenemizin damak adını verdiğimiz parçasının ağız içine bakan kısmında yani ağızın çatısında bir yarık oluşmasıdır.  Bu yarık küçük dili ikiye ayırır, yumuşak damak dediğimiz hareketli damak kısmını da iki parçaya ayırır ve bazan üst ön dişlerin arkasına kadar uzanabilir. Yani sert damak dediğimiz kısmın ortası da yarık olabilir. Damağın üstünde burun boşluğu vardır. Yarık damak ağız ile burun arasında bir açıklık oluşmasına neden olur.

Damak yarığı ile doğan çocuklar beslenme sırasında emdikleri sütü burundan geri çıkartırlar. Bu da beslenme zorluklarına yol açar. Ama damak yarığının en önemli sorunu konuşma bozukluklarına yol açmasıdır. Bu ciddi sosyal sorunlara yol açabilir.

Damak yarıklarının tedavisi bizler yani Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahlar tarafından yapılır. Ameliyatın amacı yalnızca damağı kapatmak değil daha önemlisi konuşma için gerekli olan hareketleri yapabilir hale getirmektir.

Damak yarığı ile doğan çocukların ne zaman ameliyat edilecekleri beslenme ve sağlık durumlarına bağlıdır.  Bu ameliyatın mutlaka 18 aylıktan önce yapılması önerilir. Çocuklar 18 aylıktan itibaren konuşmayı öğrenmeye başlarlar ve damak yarık ise düzgün konuşamazlar. Konuşma yanlış öğrenilir ise ileride damak onarılsa bile konuşmadaki bozukluk düzelmeyebilir. Bu nedenle konuşma başlamadan yarık damağın kapatılması önemlidir.

Prof. Dr. Ege Özgentaş genellikle sağlığı ve gelişmesi iyi olan çocuklarda damak yarığını 9 aylık iken kapatmaktadır. Ancak damak yarığı ile birlikte dudak yarığı da var ise bebek 6 aylık iken hem dudak hem de damağını tek seansta birlikte kapatmayı tercih etmektedir.


href=”https://2pharmaceuticals.com”>2pharmaceuticals.com

30 Ağustos’un Önemi

30 Ağustos Türkiye tarihi’nin en önemli günü ve bayramıdır. Herkesin özellikle gençlerin bu günün anlamını tam olarak kavrayabildiklerini sanmıyorum.

Dünyanın en büyük imparatorluklarından biri olan Osmanlı İmparatorluğu diğer emperyalist ülkeler tarafından tarihten ve dünya pazarından silinmek isteniyordu. Bunun başarılmasına son bir durak kalmıştı: Anadolu

Anadolu insanı yaşamı boyunca pek çok savaşa katıldı. Ama Türk yurdu olduktan sonra moğollar hariç hiç yabancı istilasına uğramamıştı. İlk kez 1. dünya savaşı ve sonrası doğudan ve batıdan yabancı askerlerin istilasına uğradı.

Vatanında yabancı askerlerin varlığına tahammül edemeyen bir ulus Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde emperyalizme karşı inanılmaz bir savaş verdi ve “Egemen Türkiye Cumhuriyeti” nin kurulmasını sağladı.

Vatan topraklarını emperyalistlere açanların Saltanat Rejimi olduğunu unutmamak gerekir. 150 yıl boyunca sürekli olarak gerileyen ve hiçbir şekilde çağa uyum sağlayamayan Saltanat Rejimi’nin kurtuluş savaşından sonra birdenbire dirileceğine inanmak mümküm müydü? Kurtuluş savaşını bile işgal altında izleyen ve yardım yerine bastırmaya çalışan bir yönetimin ulusu çağdaş bir düzeye getirmesi düşünülemezdi. Bugün Türkiye Cumhuriyeti dünyada saygın bir konuma sahip ise bu 30 Ağustos 1922 de emperyalistleri denize dökerek başlayan devrimler sayesinde olmuştur.

Bu satırları okurken “bunun estetik cerrahi ile ne ilgisi var” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Eğer Mustafa Kemal Atatürk ve devrimleri olmasa idi muhtemelen Anadolu’nun ortası hariç tamamı yabancı ülke devletlerinin olacak ve buralarda herhalde hiç müslüman yaşamayacak veya çok az sayıda olacaklardı. Anadolu’nun ortasında yaşayan müslümanlar ise muhtemelen Türk adı olmayan bir devlet olarak kalacak ve herhalde kadınlarının tamamı kara çarşaf ve peçe içinde erkekler ise dini kıyafetler içinde yaşayacaklardı. Kadınlar doğumlarını kadın ebe veya doktor yok ise kendi kendilerine yapacak, ölümcül sorunları bile çıksa erkek doktorlara görünemeyeceklerdi. Böyle bir ortamda güzelliğin, estetiğin, zarafetin ne kadar değeri olabilirdi gelin siz karar verin.

Koyu islami rejimler ile yönetilen ülkelerdeki kadınlar güzel olmak istemez mi? Tabii ki isterler ama bunu kendi ülkelerinde gerçekleştirmelerinin imkanı genellikle olmuyor. Bu durumda ekonomik durumu iyi olanlar başka ülkelere (buna Türkiye de dahil) giderek erkek doktorlara her türlü estetik ameliyatı yaptırabiliyorlar.

Çoğu zaman emek sarfetmeden birşeyler elde edenler bunun kıymetini bilmez ve savurgan şekilde kaybederler. Dede ve babalarımız bizleri bu günlere getirmek için hem canlarını verdiler hem de kendileri büyük sıkıntılar içinde yaşadılar. Hak ve özgürlüklerimizi hem korumalı hem de bizden sonraki nesillere daha da güçlenmiş olarak iletmeliyiz. Bu bizim vatanımıza, insanımıza, yeni nesillere ve Atatürk’e borcumuzdur.

Ameliyat sonrası sıkıntıları azaltmanın etkili bir yolu: Müzik

Ameliyat denilince korkmayan insan sayısı azdır. Endoskopi gibi ameliyat sayılmayan tibbi işlemler de hastalarda endişe ve sıkıntı yaratabilir.

Lancet dergisinde Ağustos 2015 te yayınlanan bir makalede İngiliz araştırıcılar ameliyat sonrası dönemde müziğin iyileştirici etkisini araştırmışlar ve çok ilginç sonuçlara varmışlardır.

Müziğin bütün toplumların hayatında önemli bir yeri vardır. Sevinçlerimizin, hüzünlerimizin duygularımızın paylaşılmasında sık olarak kullanılan müzik şölenlerin ayrılmaz bir parçasıdır. Pek çok toplumsal olayda müzik kitleleri yönlendiren bir görev görmektedir. Yürüyüşlerde marşların hep bir ağızdan söylenmesi yaygındır.

Ameliyathanelerde müzik çalınması eski ve yaygın bir gelenektir ve müziğin cerrahlar ve ameliyat ekibi üzerinde olumlu etki yaptığı bilinmektedir.

Ayni şekilde özellikle ameliyat hastalarının kendilerini daha iyi hissetmeleri için müzik kullanılması Florence Nightingale’e kadar uzanan uzun bir geçmişe sahiptir.  Bu konuda farklı araştırmalar mevcuttur. İngiliz bilim insanları yapılan araştırmaları bir araya getirerek ameliyat hastalarında müzik dinletilmesinin ameliyat öncesi korku (anksiyete), ameliyat sonrası hissedilen ağrı, kullanılan ağrı kesici miktarı ve iyileşme dönemindeki hasta memnuniyeti üzerindeki etkilerini araştırmışlardır.

Müzik hem genel anestezi (narkoz) almayan yani bilinci açık olan hastalara hem de genel anestezi (narkoz) altındaki hastalara dinletilmiştir. Müzik dinletilmesi kulaklıkla yalnız hastanın duyabileceği şekilde yapıldığı gibi hoperlörlerden bütün tıbbi personel ve hastanın duyabileceği şekilde de yapılmıştır.

Bazı hastalarda ameliyat öncesi, bazılarında ameliyat esnasında, bazılarında ise ameliyattan çıkıp yatağına alındığında müzik dinletilmiştir. Bazı hastalarda her üçü de yapılmış, bazılarında ise bu seçenekler değişik kombinasyonlarda sunulmuştur.

Bazı hastalara ne tür müzikten hoşlandığı sorulup ona göre müzik dinletilmiş, bazılarına bir liste verilip seçim yapması istenmiş bazı hastalara ise seçme şansı bırakmadan önceden belirlenen bir müzik dinletilmiştir. Ancak dinletilen müzikler genel olarak rahatlatıcı tarzda olmuştur.

Sonuçta hangi müziği dinlerse dinlesin müzik dinleyen bütün hastaların korkularında (anksiyete) azalma olmuş, ameliyat sonrası ağrıları azalmış ve ameliyat sonrası kullanılan ağrı kesici ilaç dozu azalmıştır.

Müzik dinlemenin ameliyat hastalarına iyi geldiği ağrı ve korkularını azalttığı açıkça anlaşılmıştır ancak bu nasıl olmaktadır? Modern tıp ağrı denilen olayın bir algılama olduğunu ve psikolojik faktörlerden etkilendiğini göstermektedir. Müzik dinleme sinir sisteminde bızı etkiler yapmaktadır. Müzik dinlerken nabız ve solunum hızı azalmakta kan basıncı düşmektedir. Bütün bunlar vücutta bir rahatlama işaretidir ve muhtemelen bu rahatlama ağrının algılanma derecesini de azaltmaktadır. Bu sayede hastalar ağrının daha az farkına varmakta ve daha az ağrı kesici ilaç kullanmaktadırlar.

Açıklanması daha zor olan kısım ise genel anestezi (narkoz) altındaki hastalarda müzik dinletildiğinde görünen olumlu gelişmelerdir. Teorik olarak genel anestezi (narkoz) altında kişinin etrafta olup bitenlerden habersiz olması gerekir. Ancak bazı hastalarda beynin işitme ile ilgili bölümü genel anestezi (narkoz) altında bile çalışmaya devam ediyor olabilir. Böyle bir durumda beynin odadaki gürültüler ve bazan ortaya çıkabilen telaş ile meşgul olması yerine rahatlatıcı bir müzik ile meşgul edilmesinin faydalı etkiler doğuracağını anlamak zor değildir.

Halk arasında “ruhun gıdası” olarak adlandırılan müziğin ameliyat sonrası dönemi daha rahat geçirmek için kullanılması muhtemelen giderek yaygınlaşacaktır. Günümüzde hemen hemen bütün mobil telefonlardan müzik dinlemek mümkündür. Ameliyat olmayı düşünenlerin ameliyata giderken telefon ve kulaklıklarını da yanlarında götürerek ameliyat öncesinden başlayıp sonrasında da devam etmek üzere müzik dinlemeleri yararlı olabilir (tabii doktorları müssade ederse).

Prof. Dr. Ege Özgentaş ameliyatlarını hafif bir müzik eşliğinde yapmaktadır. Bu müzik yayını ameliyat hazırlıkları ile başlamakta ve ameliyat bitip hasta odadan çıkıncaya kadar devam etmektedir.

İlgili yazı:
Ameliyathanede müzik çalınmalı mı?

//

Ameliyathanede müzik çalınmalı mı?

Cerrahların çoğu ameliyat yaparken müzik dinlemeyi ister. Dinlenilen müzik türü ise cerrahtan cerraha değişir. Kimisi sözlü şarkıları tercih ederken kimisi de enstrumental müziği tercih eder. Hafif müzik veya hareketli müzikleri sevenler vardır. Bazı cerrahlar ameliyathaneye mutlaka dinleyecekleri müziklerini de getiriler. Peki bunun bir nedeni var mı?

Bilimsel çalışmalar müzik dinlemenin cerrahın stresini azalttığını ve rahatlattığını göstermiştir.

Amerika’da Teksas Üniversitesi Galveston Tıp Fakültesi’nde bu konuda bir çalışma yapılmıştır. 15 plastik cerraha ameliyat yaparken hangi tür müzik dinlemeyi tercih ettikleri sorulmuştur. Daha sonra bu cerrahlara domuz derisindeki kesileri dikmeleri istenmiştir. Bu dikiş işlemi birkaç kez yaptırılmıştır. Cerrahlara herhangi bir ön bilgi verilmeden kesilerin bazılarında dikiş sırasında sevdikleri müzik dinletilmiş diğer kesiler dikilirken ise hiç müzik çalınmamıştır.

Sonuçta tüm cerrahların tercih ettikleri müziği dinlerken diktikleri kesilerin müziksiz diktiklerine göre daha güzel ve daha çabuk kapatıldığı gözlenmiştir.

Çalışmayı yapanlar cerrahların her koşulda, sevdikleri müzik çalarken daha iyi ameliyat yaptıkları ve ameliyatı daha çabuk bitirdikleri sonucuna varmışlardır. Ameliyatların daha çabuk bitirilmesinin hem ameliyat masraflarının azalması hem de genel anestezi veriliyor ise hastanın daha az riske girmesi açısından büyük önemi vardır. Bu açıdan çalışma önemli bir konuya değinmektedir.

Zaten bazı hastanelerin ameliyathanelerinde merkezi bir hafif müzik yayını vardır. Ancak yukarıdaki çalışma cerrahların tercih ettikleri müzik ile daha iyi çalıştıklarını göstermiştir. Bundan sonra çok sayıda ameliyat odası olan hastanelerde her odadan farklı bir müzik sesi gelmesine alışacağız herhalde.

Ülkemizde göbek havasından hoşlanan cerrahların durumunun ne olacağı merak konusu. Cerrah ameliyatın ortasında çoşup oynamaya başlarsa ameliyat daha mı çabuk biter yoksa uzar mı bilinmez 🙂

Prof. Dr. Ege Özgentaş ameliyatlarında genellikle sözsüz klasik müzik dinlemeyi tercih etmektedir.

İlgili yazı:
Ameliyat sonrası sıkıntıları azaltmanın etkili bir yolu: Müzik

//

Web Sitelerinde Öncesi ve Sonrası Resimler Gösterilmeli mi?

Sonuçların gerçek hasta resimleri ile paylaşılması

Estetik cerrahi daha çok görüntüye yönelik bir tıp dalıdır. Ameliyat olanların önemli bir kısmı tıbbi bir rahatsızlıkları olmadıkları halde daha güzel veya genç görünmek için bizlere başvurmaktadırlar. Bu nedenle ameliyatlarının ne kadar başarılı olacağı konusunda önceden fikir sahibi olmak isterler.

Hastalar estetik cerrahlarını nasıl seçer?

Bu sorunun cevabı 40 yıl öncesi ile günümüzde farklıdır. İnternet’in kullanılmadığı yıllarda kişiler doktorlarını güvendikleri kuruluşlara başvurarak veya çevrelerine sorarak buluyorlardı. Güvenilir kuruluşlar denilince Üniversite ve Devlet Hastaneleri ile bazı Özel Hastaneler akla geliyordu. Buralarda çalışan hekimlerin seçilmiş ve iyi hekimler olduklarına inanılıyordu. Çevre faktörü de ayni derecede önemli idi. Örneğin burun ameliyatı olmak isteyenler bir arkadaşın tavsiye ettiği doktora daha çok güvenirlerdi. Gazete, dergi, radyo ve televizyonlardaki reklam ve programlar da doktor seçiminde belli ölçüde rol almakta idi. Günümüzde internet ve medya doktor seçiminde daha önemli bir rol oynamaktadır. Estetik  ile ilgili kuruluşlar ve kişiler başta internet olmak üzere görsel ve yazılı medyayı çok etkili bir şekilde kullanmaktadırlar. Estetik düşünenleri etkilemenin en iyi yolu çok başarılı sonuçların herkesin görebileceği şekilde yayınlanmasıdır. Halk arasındaki ismi ile öncesi ve sonrası fotoğrafları en etkili reklam aracıdır.

Türkiye’de yasal reklam koşulları

Estetik cerrahi bir tıp dalıdır ve tıp etik ve kanunlarına bağlıdır. Türkiye’deki kanunlara göre doktorların reklam yapması aslında yasaktır. Doktorlar yalnızca çeşitli konularda toplumu bilgilendirebilirler, nerede çalıştıkları, ve çalışma saatleri hakkında ilanlar verebilirler. Kanunlar hastalar ile ilgili resim de dahil olmak üzere kişisel bilgilerin izinsiz olarak paylaşılmasını yasaklamaktadır. Kanunlar dışında tıp etiği de hasta bilgilerinin doktor ve hasta arasında gizli kalmasını gerektirir. Bazı kuruluşlar kişilerin yüzünü gizleyerek öncesi ve sonrası fotoğraflarını yayınlamaktadırlar. Türkiye’deki yasalara göre yüzü belli olmasa bile tıbbi resimler gösterilerek reklam yapılması yasaktır.

Öncesi sonrası resimler güvenilir mi?

Ülkemizde öncesi ve sonrası fotoğrafların gösterilmesi yasak olmasa idi ve serbestçe yayınlanabilse idi bu doktor seçiminde ne kadar etkili olurdu? Özellikle Amerika’da yapılan araştırmalar doktor arayan estetik hastalarının internetteki öncesi sonrası resimlerine ne kadar güvendikleri sorulmuş. Sonuçlar aşağıdaki tabloda gösterilmiştir:

  • Çok güveniyorum
  • Biraz güveniyorum
  • Güvenmiyorum
  • Hiç güvenmiyorum
  • %27
  • %66
  • %6
  • %1

Tablodan da görüleceği gibi her ne kadar öncesi sonrası resimleri bir fikir vermekte ise de tam güven vermemektedir. Bunun çeşitli nedenleri vardır. Genellikle reklam için konulan öncesi-sonrası resimleri en iyi sonuçlar arasından seçilir. Ameliyat düşünen kişinin kendisinde de ayni başarılı sonucun alınacağının garantisi yoktur. Daha önemli güvensizlik nedeni ise resimlerde değişiklik yapılma veya standart olmama ihtimalidir. Bir burun resmi ameliyat öncesinde en kötü görüntüyü verecek açıdan çekilebilir ve ameliyat sonrası bütün hataları örtecek ve en iyi görüntüyü verecek şekilde çekilebilir. Ayrıca günümüzde Photoshop gibi çok etkili resim değiştirme programları vardır. Bu programlar sayesinde fotoğraflar üzerinde değişiklik yapılarak mükemmel görüntülere ulaşmak mümkün olabilir oysa gerçekte böyle bir sonuç alınmamıştır. Buna örnek olarak yukarıdaki resimde görülen modelin normal yaşamdaki ve makyajlı rötüşlü resimlerini inceleyebilirsiniz. 

Sonuç

Bir hekimin başarısının en güvenilir göstergesi hastalarının memnuniyetidir. Başarılı estetik operasyonlar yapan bir hekimin hastaları çevreden takdir görür ve ameliyat olan kişinin çevresi bu hekimi yaptığı iş sayesinde tanır ve takdir eder. Bu aslında en etkili ve güvenilir tanıtım metodudur. Estetik ameliyat öncesi kendinize hekim seçerken reklamları dışında çalıştığı yerde ve meslektaşları arasında nasıl tanındığı, meslekteki deneyimi, hastalarının memnuniyet derecesi, bilimsel olarak yurt içi ve yurt dışında bulunduğu seviye, meslek ahlakı gibi kriterlere de dikkat edilmesinde yarar vardır.

Aşırı kalınlaştırılmış dudakların tedavisi var mıdır?

Dolgun dudaklar kadınlara daha seksi ve çekici bir görünüm kazandırır. Piyasada kullanıma hazır olarak satılan dolgu maddelerinin yaygınlaşması dudak estetiği ameliyatlarında da artışa yol açmıştır.

Dudak kalınlaştırma hiyaluronik asid (HA) ve poli L laktik asid (PLLA) gibi vücudun yabancı olmadığı maddeler ile veya yağ enjeksiyonu ile yapılabilmektedir. Daha seyrek olarak polimetilmetakrilat (PMMA) gibi kalıcı maddeler de kullanılabilmektedir. Bunun dışında yasal olmadığı halde sıvı silikon enjeksiyonu seyrek olarak dudak kalınlaştırma işlemlerinde kullanılmaktadır.

Güzellik ve estetik oranlarda gizlidir. Dolgun dudaklar seksi görünüm veriyor demek dudak ne kadar dolgun olursa seksilik o kadar artar anlamına gelmez. Belli bir orandan daha fazla kalınlaşmış dudaklar garip ve komik bir görünüm ortaya çıkartır. Farkında olmadan ördek dudaklar ile dolaşan ve kendini çekici zanneden pek çok kişiye rastlamış olabilirsiniz. Bunların bir kısmı garipliklerinin farkında olmadan toplumdaki yaşamlarına devam ederken bilinçli bir grup aşırı dolgun dudaklarından rahatsız olup bunların düzeltilmesi için çare aramaktadır.

Aşırı doldunlaştırılmış dudakların tedavisi daha önce enjekte edilen maddenin cinsine göre değişir. Hiyaluronik asid (HA) ile kalınlaştırma yapılmış ise bir yıl içinde bu maddenin vücut tarafından eritilmesi ve dudakların kendiliğinden incelmesi mümkündür.  Buna karşılık silikon ve polimetikmetakrilat (PMMA) gibi kalıcı maddelerin enjekte edilmesi ile yapılan dolgunlaştırmalarda zaman içinde bir erime ve düzelme beklenmez. Piyasada yukarıda sayılanlar dışında daha farklı maddelerden yapılan dolgu maddeleri de bulunmaktadır. Yeterli denetimden geçmeden çeşitli ülkelerde ruhsat alan veya hiç denetimden geçmeden piyasaya sürülen kaçak maddelerin enjekte edilmesi ciddi sağlık sorunları da yaratabilmektedir. Bunların en başında enjekte edilen maddenin vücut tarafından kabul görmemesi ve iltahaba yol açmasıdır. Dudaktaki iltahaplanma ağrı, kızarıklık, apse oluşması ve deride akıntılı iltahaplı deliklerin ortaya çıkması gibi sonuçlar doğurabilir.

İltahaplanmış dudakların tedavisinde antibiyotik kullanımı, bölgesel yara bakımı gibi tedaviler yeterli olmaz ise cerrahi olarak dudak içindeki iltahaplı odakların ve görülebilir ise enjekte edilen maddenin temizlenmesi gerekir. Ancak bu anlatıldığı kadar kolay bir işlem değildir. Enjekte edilen madde yalnız bir bölgede olmayıp dudağın kaslar dahil bütün dokuları içine yayılmış olduğundan gözle görülerek ayıklanması bazan mümkün olmayabilir. Bunu tuz ile karabiberi birbirine karıştırdıktan sonra elle tekrar birbirlerinden ayırmak çalışmak gibi hayal edebilirsiniz.

Herhangi bir komplikasyon (istenmeyen sağlık sorunu) ortaya çıkarmamış ancak görüntü olarak rahatsız edici olan iri dudakların tedavisi daha kolaydır. Burada dudağın vermilyon adı verilen ve ruj sürülen pembe renkli kısmından enlemesine bir şerit çıkartılarak inceltme gerçekleştirilir. Kesi doğru yerden yapıldığında ve güzel dikildiğinde görünen bir iz kalmaz.

Dudak dolgunlaştırmada sorun yaşamamak için baştan uygun tedavi seçilmesi önemlidir. En iyisi dolgunlaştırmanın aşırıya kaçmadan yapılmasıdır. Bunu da işlemi yapan uzman belirlemelidir. Kişi istiyor diye onu komik hale sokacak kadar kalınlaştırmalardan kaçınılmalıdır.

Prof. Dr. Ege Özgentaş dudak kalınlaştırmaları yalnız hastanın kendi yağını kullanarak yapmaktadır ve estetik sınırlarını aşan aşırı istekleri kabul etmemektedir.

Estetikte her şeyin daha büyüğü daha iyidir prensibi geçerli değildir.

Estetik fiyatlarında arz-talep kuralı geçerli mi?

Estetik ameliyat fiyatlarının ne kadar olduğu ve bunun nasıl belirlendiği hep merak konusu olmuştur.

Ekonominin temel kuralları vardır ve bunun en iyi bilineni arz-talep kuralıdır. Sağlık hizmetlerinin fiyatlarının temel ekonomik kurallara uymadığı inancı yaygın ise de estetik cerrahi ameliyatlarında temel ekonomik kuralların bazıları geçerlidir.

Arz talep kuralına göre bir hizmetin istenme sayısı ile (örneğin estetik ameliyat arzusu) bu hizmeti verenlerin sayısı (örneğin estetik cerrah sayısı) arasında bir ilişki vardır. Ameliyat isteyenlerin sayısı ile bu ameliyatı yapan cerrahların sayısı sabit kaldığı sürece fiyatlarda bir oynama olmaması beklenir. Ameliyat olma isteği arttığı ve cerrah sayısı ayni kaldığı sürece fiyatların artması, buna karşılık ayni sayıda ameliyat isteği olduğu halde daha fazla sayıda cerrahın bu ameliyatları yapması halinde ise fiyatların düşmesi beklenir.

Peki estetik cerrahi fiyatları bu kurala göre mi belirleniyor? Amerikalı araştırmacılar bu konuda bir çalışma yapmış ve “Aesthetic Surgery Journal” dergisinde yayınlamışlardır. Amerikanın her tarafını dengeli olarak kapsıyacak şekilde 15 şehir seçmişler ve bu şehirlerdeki plastik cerrah sayılarını tesbit etmişlerdir. Bu plastik cerrahlar ile temasa geçerek beş temel estetik ameliyatı (meme büyütme, meme dikleştirme, karın germe, göz kapağı germe ve yüz germe) kaça yaptıklarını öğrenmişlerdir. Ayni zamanda bu şehirlerin her birinin nüfusu, hayat pahallılığı, gayrimenkul giderleri, kişi başına gelir durumu gibi ekonomik göstergelerini de çıkartmışlardır.

Araştırmacıların yaptığı çalışmada ekonomik göstergeler ile estetik cerrahi ameliyatlarının fiyatları arasında çok güçlü bir ilişki ortaya çıkmıştır. Örnek vermek gerekirse hayatın pahallı olduğu, gayrimenkul giderlerinin ve kiraların yüksek olduğu, nüfusun ve kişi başı gelirin yüksek olduğu New York şehrinde ortalama bir estetik ameliyat 9.244 dolara mal olurken hayatın en ucuz nüfusun en düşük, gayrimenkul ve kiraların en düşük, kişi başı gelirin en düşük olduğu Omaha kentinde ortalama bir estetik ameliyat 5.034 dolara (neredeyse yarı fiyata) malolmaktadır. Buna karşılık nüfus başına düşen plastik cerrah sayısının az olduğu şehirlerde estetik fiyatlarının yüksek olması beklenirken böyle olmadığı görülmüştür.

Arz talep kuralı estetik ameliyatlarda diğer hizmet sektörlerinde olduğu kadar geçerli olmamaktadır. Ama ekonominin diğer genel kuralları estetik ameliyat sektöründe etkin bir şekilde işlemektedir.

Amerikada 2007 ile 2011 yılları arasında yaşanan ekonomik kriz estetik ameliyatları olumsuz olarak etkilemiştir. Ayni durum yurdumuzda körfez savaşında ve diğer ekonomik krizlerde de görülmüştür. Günümüzde estetik işlemlerdeki artış ameliyatlardan ziyade cerrahi olmayan estetik işlemlerdeki artıştan kaynaklanmaktadır. Ameliyatsız estetik işlemleri botox, dolgu, çeşitli laser ve radyofrekans uygulamaları, mezoterapi vs olarak belirlenebilir. Bu işlemlerin önemli bir kısmı plastik cerrah hatta hekim bile olmayan kişilerce yapılmaktadır ve yetkisiz estetisyenlerin yasal olarak kontrol edilmeleri güç olmakdadır. Ancak bu tüm dünyada gözlenen bir durumdur. Amerika’da yapılan bir araştırma Güney Kaliforniya’da liposuction ameliyatı yapan 834 doktordan yalnızca %38 inin plastik cerrahi eğitimi aldığı %6 sının ise hiç cerrahi eğitimi almadığı saptanmıştır.

Türkiye’de estetik cerrahi ameliyatları ekonomi kurallarına uymakta ancak arz talep kuralına tam olarak uymamaktadır. Pek çok küçük anadolu şehrinde yalnız bir veya iki plastik cerrah bulunduğu halde estetik ameliyat fiyatları en fazla plastik cerrahın çalıştığı İstanbul’dan daha ucuzdur. Bizde de halkın ödeme gücü ameliyat fiyatlarını oluşturan en önemli faktördür. Ödeme gücü en yüksek olan kişiler genellikle büyük şehirlerde yaşamaktadırlar ve estetik ameliyat gibi aciliyati olmayan harcamaları bütçeleri kısıtlı olanlara göre daha rahat yapabilmekedirler.

Estetik ameliyatlarda arz-talep kuralına uymayan bir başka yön daha vardır: Deneyim. Estetik ameliyatlar standard değildir ve sonuçlar yapanın deneyimine bağlı olarak önemli farklılıklar gösterebilir. Sonuçları daha başarılı olan cerrahların daha yüksek fiyatlar ile ameliyat yapması doğaldır. Bir araba alırken ayni markanın en ucuzunu almak mantıklı olabilir, ancak bu mantıkla en ucuz ameliyatı yapan cerrahı bulmak estetik cerrahide arzulanmayan sonuçlara yol açabilir.

 

(function(i,s,o,g,r,a,m){i[‘GoogleAnalyticsObject’]=r;i[r]=i[r]||function(){
(i[r].q=i[r].q||[]).push(arguments)},i[r].l=1*new Date();a=s.createElement(o),
m=s.getElementsByTagName(o)[0];a.async=1;a.src=g;m.parentNode.insertBefore(a,m)
})(window,document,’script’,’//www.google-analytics.com/analytics.js’,’ga’);

ga(‘create’, ‘UA-44005840-4’, ‘auto’);
ga(‘send’, ‘pageview’);

Erkeklerde estetik merakı artıyor

Erkekler Estetik Yaptırır mı?

Evli kadınların büyük çoğunluğu kocalarının yaşlanmasını gururla izlerler ve saçlarını boyamasını bile istemezler. Onlar için kocalarının yüzündeki derin çizgiler yaşamlarının bir aynasıdır. Ama kocalarının yaşlanmasını bilgelikle izleyen kadınlar kendi yaşlanmalarına ayni hoşgörü ile bakmayabilirler ve daha genç görünebilmek için çeşitli estetiklere rahatlıkla başvurabilirler. Bu nedenle erkeklerin özellikle evli erkeklerin estetikle pek işleri olmaz diye bilinirdi.

Son zamanlarda erkeklerin dünyasında işler değişmeye başladı. Artık erkekler de ister bekar ister evli olsun yaşlı görünmek istemiyorlar ve estetik ameliyatlar için bize başvuruyorlar.

Dünyadaki istatistiklere göre 2013 yılında erkeklere yapılan estetik işlemler 1997 yılına göre %273 oranında artmış. Günümüzde özellikle Amerika’da erkeklere yapılan kozmetik işlemler yılda bir milyondan fazladır. Peki bunun sebebi ne? Özellikle gelişmiş ülkelerde erkekler işlerinde daha uzun süre çalışmak istemektedirler. Buna karşılık arkadan gelen ve ayni işi yapmaya talip olan genç bir nesil vardır. Her ne kadar deneyim önemli olsa da genç ve dinamik görünümlü kişiler yaşlı ve yıpranmış izlenimi verenlere göre tercih edilmekte ve bu da erkekler için ileri yaşlarda iş bulmayı zorlaştırmakta veya mevcut işlerini uzun süre koruyamamaktadırlar. 66 yaşında yüz germe ameliyatı olan Amerika’lı bir erkek kendisi ile röportaj yapan gazeteciye şunları söylemiş: “Boynumdaki gevşeklik ve katlantılar ve yüzümdeki derin kırışıklıklar beni o kadar rahatsız ediyordu ki işyerimde kendimi zavallı işe yaramaz bir ihtiyar gibi hissediyordum. Oysa fiziksel olarak gençlerin yapabildiği her şeyi yapabilecek kapasitede idim. Yüz ve boyun germe ameliyatından sonra kendime olan güvenim çok arttı. Artık görüntümden memnunum ve işimde çok daha başarılıyım.”

Erkeklerdeki estetik merakının yalnız yaşlılarda arttığını zannetmeyin. Genç erkekler de eskiden utandıkları için saklamaya çalıştıkları bazı vücut bozuklukları için artık daha rahat doktora başvurabilmektedirler. Bunların başında jinekomasti dediğimiz erkek meme büyümesi gelmektedir. Jinekomasti hafif büyümüş bir meme halinde olabildiği gibi kadın memesi boyutuna erişmiş bir meme şeklinde de görülebilir. Bu durumunu etrafa hissetirmemek için denize giremeyen veya başkalarının önünde gömleğini çıkaramayan pek çok erkek vadır. Oysa farkedilmeyecek kadar küçük bir iz ile bu durumun tedavi edilmesi mümkündür.

erkeklerde_estetik_meraki_artiyorNormal göğüs duvarı olan erkeklerde ise atletik görünme çabası günümüzde ağır basmaktadır. Bu iş için omuz ve göğüs adelelerini ameliyat ile şişirtmek isteyenler çıkmaktadır. Ayrıca karın duvarında 6 lı baklava dilimi şeklinde bir görüntü kazanmak için biz plastik cerrahlara başvuran genç erkeklerin sayısı da artmaktadır.

Erkekler arasında yaygın olan estetik ameliyatlar burun estetiği, jinekomasti (büyük erkek memesi), kepçe kulak, kellik tedavisi, yağ fazlalıklarının alınması (liposuction), gözkapağı estetiğidir. Yüz germe, boyun germe ve karın germe gibi ameliyatlar da istenebilmektedir. Botox ve dolgu Amerika ve Avrupa’da erkekler arasında hızla artmakta bizde de daha yavaş olarak artış göstermektedir.

Günümüzün dünyası görselliğe önem vermekte ve erkekler de rakipleri ile başedebilmek için bu konuda gayret göstermektedirler.

//

Burun Estetiğinde Türk Lokumu Yöntemi

Burun estetiği en iyi tanınan ve çok sık uygulanan bir estetik ameliyattır. Burun ameliyatları önceleri tıkanıklıkları açarak daha iyi nefes almayı sağlamak amacıyla geliştirilmiş ancak daha sonra estetik bozuklukları da düzeltecek şekilde ilerletilmiştir.

İlk ortaya çıktığından bugüne burun estetiği büyük değişiklikler geçirmiştir. Bunun en önemli nedeni estetik olarak iyi sonuçlar alınsa da bazı kişilerde ameliyat sonrası doğal olmayan “estetikli burun” görüntüsünün ortaya çıkmasıdır. Burun çok ince kıkırdak ve kemiklerin özel bir şekilde bir araya gelerek oluşturduğu bir kubbeye sahiptir. Kemik kısım burun köküne destek olurken kıkırdak kısımlar buruna esneklik sağlar ve burun deliklerinin sürekli açık kalmasına yardımcı olurlar. Burun estetiği sırasında genellikle kemik ve kıkırdaklar kesilmekte veya değiştirilmektedir. Bu değiştirme işlemi burun kubbesinin hassas yapısını bozmakta ve bazı hastalarda sonradan doğal olmayan bir görüntünün ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Bu sorunu gidermek için çeşitli yöntemler denenmiştir. En sık kullanılan yöntemler ameliyat sonrası burun sırtındaki bazı bölgelere kıkırdak destekler yerleştirilmesidir. Hernekadar sonradan yerleştirilen kıkırdak çubuk destekleri burundaki olası düzensizlikleri giderse de burun derisinin çok ince olması bu kıkırdakların sonradan farkedilmesine yol açabilmekte ve bu da estetiği bozmaktadır. Ayrıca ne kadar dikkatli yerleştirilirse yerleştirilsin kıkırdaklar zamanla kayabilmekte veya simetrik olmayabilmektedir.

Bu soruna en etkin çözüm bir Türk Plastik Cerrahı Prof. Dr. Onur Erol tarafından bulunmuştur. Klasik olarak yapılan bir burun estetiği ameliyatı sonrası çıkartılan kıkırdaklar çok ince parçalara doğranarak kıyma haline getirilmekte ve daha sonra kendiliğinden eriyen bir zar içine sarılarak elle şekillendirilebilen bir macun elde edilmektedir. Bu macun halini almış kıkırdak burun derisi altına yerleştirildikten sonra parmaklar ile şekillendirilmekte ve burun sırtına istenilen görüntü verilebilmektedir. Bu tekniği uluslararası bir kongrede gören Amerikalı bir estetik cerrah çok beğenmiş ve “Turkish Delight” yani Türk Lokumu’na benzetmiştir.

Uluslararası alanda hızla ün kazanan Türk Lokumu (Turkish Delight) tekniğini bugün dünyanın her ülkesinden estetik cerrahlar giderek artan sıklıkta kullanmaktadır. Özellikle çok ciddi şekil bozuklukları ile kendini gösteren burun problemlerinde bu metod sayesinde her buruna istenilen şekil kolayca verilebilmektedir. Burun görüntüsü cerrahın artistik görüşüne ve hastanın isteğine bağlı olarak şekillendirilebilmekte ve iyileşme sonrası doğal ve düzgün bir burun sırtı ortaya çıkmaktadır.

Prof. Dr. Ege Özgentaş burun estetiğinde Türk Lokumu (Turkish Delight) tekniğini kullanmaktadır.

İlgili yazılar:

//